İlk Ziyaretgâh Kitabeleri ve Kuşak Yazıları
Hırka-i Şerif’in, ilk defa muayyen bir mekanda ziyaret ettirilmesine 1780 tarihinde başlanılmıştır. Hırka-I Şerif Camii avlusunda bulunan ve Sultan I. Abdülhamit zamanında yaptırılan basık kubbeli, tek odadan müteşekkil bu yapının dış cephelerinde iki kitabesi bulunmaktadır.
1. Kıble sağ duvarındaki kitabe;
Bu kitabe Enderunlu Vasıf tarafından kaleme alınmış olup,
2. Giriş kapısı üzerindeki kitabesi;
Bahş idüb hırkasını Veys’e Resûl-I Allâm
Hil’at-i vasılla müştâkine kıldı ikrâm
Âl-i Osmân’a olub ziynet-i genc-i şevket
Hırz-ı cânı gibi saklar anı şâhân-ı kirâm
Yapışub dâmen-i ihsanına Sultan Mahmûd
Yapdı gencînesin ol Hüsrev-i Perviz-i gulâm
Matlai’ şems-i hüdâdır bu münevver bürde
Bir şafakdır ki müsâvidir ana subh ile şâm
Âsiteyn-i kerem-i kîse-i nakd-I rahmet
Ceyb-i pür mekremeti ümmete kân-ı inâ’m
Ahz-i nisbet idüb ol şâh-ı Üveysiyyet ile
Kıldı Sultân-ı Resûl hizmetine istihdâm
Bâis-i izzetim olsun şu mücevher târih
Hırka-i pâk-i Resûl eyledi tecdîd-i makâm
1235/1819
Kit
Yesârîzâde Mustafa İzzet tarafından 1819 yılında yazılan bu kitabe, hattatının en güzel yazı örneklerinden biridir. Bu kitabe tarihi bize, Sultan Mahmud’un bu mekanı yapılışından sekiz sonra yenilemiş olduğu bilgisini de verir. Kitabe üstündeki Sultan Mahmûd’un tuğrası Hattat Rakım tarafından çekilmiştir.
Şehriyâr-ı âlemârâ Şâh-ı mansûr-ül’livâ
Sa’ye-i Mevlâ vekîl-I Hazret-I Mahbûb-i Hakk
Ya’ni Han Mahmûd-i Adlî şan kim olmaz şebîh
Ana ihsân-ü inâyetde mülûk mâ sebak
Gerçi ihsân-ü kerem nâsa mülûkün şânıdır
Halk’a cûd-ü himmeti emmâ o Şâhın yek nesak
Kilk-i himmet dest-i cûd efşânına sîmin kalem
Mihr-i nusretnâme-i unvânına altun kozak
Nûr-i irfân cebhe-i insâfına mir’ât-ı sâf
Neyyir-i şân lihye-i iclâline cevher tarak
Sandel-i ıkbâlinin fânûsu hursîd-i felek
Fülke-i unvânının pûşîdesi al şafak
Gelmedi rûy-i cihâna böyle ârif pâdişâh
Bu kelâmında tevârih-âşinâyân müttefak
Aklı-ı Eflâtûn-ü fikri- Bü-Ali -âkird olup
Gelsün alsun hâce-ire’yinden ol şâhın sebak
Vakfı-ı gûş-i cân-ı sarf-ı nazra-i im’ân edüb
Daima olmaktadır hâl-i cihâna göz kulak
Var mı ma’mûr olmadık me’vâ deyu leyl-u nehâr
Cüst-ü cû itmekde sa’yu himmeti kûşe bucak
Bir gün esnâ-i ziyâretde o şâh-ı melekşân
Bakdı bu dergâh-ı feyzin pîşgâhı muhtehak
Kasret-I züvvâr ile sâl mâh-i Rûzede
Rûz-u Mahşer gibi bir câye basardı bin ayak
Fikr iderken sûret-I tevsî-û tecdidin o sâh
İttisâlinde düşüp bir arsa keyfe aksi cemâl-i feyz ile
Benziyor billûr-cam revzeni mir’âta bak
Her ne denlû revnak-û fer bulsa nakş ile seza
Her ne rütbe verseler ziynet bu câye müstehak
Bürde-i Peygamber-i Zişân’a ta’zıymen o Şâh
Kıldı dîvânhânesin kâh-ı cihân’a mâ sadak
Ol mübârek kisve-i Şâh- Rüsül kim dâmeni
Rûy-ü şebiker-u biyân bûsegâh olsa ehakk
Hidemt-ü sa’yin Kabul idüb o şâh- âlemi
Kâmyâb-i devlet-i dâreyn ide Rebb’ül’Felak
VÂSIFÅ şâyestedir târih-i a’lâ söylesem
(Oldu bâlâ cilvegâh-i Hırka-i Mahbûb-i Hakk)
1227 - 1812