Tarihçe

Tarihçe

TIRNAKÇIZADE ailesince nesilden nesile taşınıp Mualla Negiz Hanımefendi vesilesiyle “Veysel Karanî Hırka-i Şerif Camii Hizmet Vakfı’na teslim edilen Hz.Muhammed (s.a.v.)’e atfedilen gömlek, bir pabuç teki, Kabe Örtüleri, Kabe Süpürgeleri ve kabrinin temizlenme işleminde kullanılan süngerlerden müteşekkil koleksiyondur. Bu koleksiyonu oluşturan envanterlere geçmeden envanterlerin bekçi ve taşıyıcısı olan Tırnakçızade Ailesine gelince;

        Yavuz Sultan Selim, 1516-17 Mısır Seferi sonunda (Mercidabık ve Ridaniye Savaşları) bilindiği gibi Mekke şehrinin anahtarlarıyla birlikte İslam mirasını, bu anlamda Hz.Muhammed (s.a.v.) önce ve sonrasından kalan kutsal emanetleri de halifelik makamıyla birlikte imparatorluğun merkezi İstanbul’a taşımıştı.
Halen Topkapı Sarayı müzesinde, Hırka-i Saadet Dairesi’nde sergilenmekte olan emanetler bu şekilde halifeliğin merkezine intikal etmiş, burada daha sonra Mekke ve Medine Haremeyn kadılığı kurulmuş buradaki kadının görevlerinden biri de teslim edil(e)meyen emanetleri araştırarak İstanbul’a getirmek olmuştur. İşte 19. Yüzyılın ortalarında karşımıza çıkan Mısır ve Mekke Kadısı Tırnakçızade Mustafa Bey (ölm.Medine 1842) emanetleri taşıyan bu zincirin ilk halkası olmuştur. Haremeyn mevleviyeti dediğimiz ve 18. asrın ikinci yarısından itibaren Mekke kadılığını da kapsamına alarak kadılık makamına gelen Tırnakçızade Mustafa Bey ihtimal dahilindeki emanetlerin varlığını araştırırken kendisine hediye olarak gelen yukarıdaki emanetlerin yeni bekçisi olur. 

          Ailenin yaşayan son temsilcisi Mualla Negiz Hanımefendiden edindiğimiz bilgilere göre aile iki yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Aileye atfedilen Tırnakçı adı (aynı zamanda soyadı) ise büyük dede Mustafa Efendi’nin, padişahın ava giderken eline geçirdiği demirden, tırnak denilen yüksükleri takan aynı zamanda padişahın tırnaklarını kesen ve mabeynci sıfatıyla padişahın diğer hizmetlerinde de bulunmasından ötürü verilmiştir. 

          Karacaahmet’te bir aile mezarlığı da olan Tırnakçızadeler’in ikamet ettiği yer ise bugün hepimizin bildiği Üsküdar Salacak’ta Harem’e giderken manzaramızı süsleyen ve “Muharrem Nuri Birgi Yalısı” olarak bilinen yalıdır. Ailenin “Kırmızı Yalı” olarak tanımladığı, harem ve selamlık diye iki kısımdan oluşan yalı daha sonraları bölümler eklenmek suretiyle değiştirilmiştir. 

          Eskiden denize kadar inen yalı arsasının sahil şeridi Üsküdar-Harem sahil yolu yapımıyla kamulaşıp yalının denizle bağlantısı kesilse de hatıralarda, ailenin sarayla münasebetine dikkat çekilerek yalıdan Dolmabahçe Sarayı’na gidip gelen saltanat kayıklarının varlığından bahsedilir. Öyleki II.Abdülhamit’in binbaşısı olan ve bu görev üzerindeyken vefat eden büyük dayı Raşit Efendi (ikinci Raşit Tırnakçı)’nin sünnet düğününün Domabahçe’de yapıldığı rivayeti, hepsi ilmiye sınıfına mensup olan ailenin devlet nazarındaki prestijini göstermektedir. 

Emanetleri  taşıyan  kişiler  zincirinin son  halkaları  Raşit (2.) Efendi, Hamiyet ve Mualla  Hanımefendilerden  önceki  diğer  isimse 1812’de  İstanbul’da  doğan  şair ve  yazar  Tırnakçızade  Mehmet  Sait Ziver  Bey’dir. Medrese  tahsili  yapan  ve  kadı  olan  babası,  Seyyid  Mustafa’nın  görev  yeri  Mekke  ve  Kahire’de öğrenimini  sürdüren  Ziver  Bey ,Şura-yı  Devlet azalığında  bulunmuş  ve  kadılık  yapmıştır ( Nakşibendiliğin  Halidi koluna  mensup olan bu zatın Metalib-i  Nafia, Makalat-ı Edebiye adlı  eserleri  ve  bir  de  divanı  vardır).Evkaf-ı  Hümayûn  müdürü ve  Meclis-i Vâlâ üyesi olan  Ziver  Bey 1873’te  ölmüştür. Tırnakçızade  Raşit  Efendi  ve  Afif  Beyler’den  sonra  emanetler  II.Raşit  Efendi (Mualla  Negiz Hanımefendinin  dayısı)’ye  intikal  etmiştir.

          76 yaşına   kadar  emanetlere  bekçilik  eden Hamiyet Hanımefendi, babası Afif  Bey’in görevi  dolayısıyla   Edirne’de  bulunmuşlardır. Ancak  bu  sırada  başlayan  Balkan  Harbi  ve  Bulgarların  Edirne’ye girmesi, hatıralarda  anlatılırken, emanetlere  zarar  gelmesini  önlemek  ve  evlere gelebilecek  şarapnel parçalarından yaralanmamak  için  Selimiye  Camii’nde  Müslüman  ahaliyle  ikamet  eden  aile daha sonra baba  Afif  Efendi’nin  görev  yeri  olan  Manisa’ya  tayin olmasıyla farklı bir  muhite taşınmış, Anadolu’da  yaşamaya  alışamayan  Hamiyet Hanımefendi, kızı  Mualla Hanımefendiyi de  alarak  İstanbul’a dönmesiyle  emanetler  de bu  serüvenin  son  durağına  gelmiştir.

           Burada  aydınlatılması  gereken  bir  husus  vardır  ki  o da,  emanetlerin  erkek  çocuklarda   korunması  geleneğinin son  iki  isimde  terkedilmiş olmasıdır. Ancak Raşit  Efendi’den sonra  yaşayan  tek varis  Hamiyet  Hanımefendi, onun  tek  çocuğu  da  Mualla  Hanımefendi olunca emanetlerin  varisi  de  yalnızca Mualla  Hanımefendi  olmuştur.

           Tarihine, milletine  ve  dinine  saygıda   kusur  etmeyen Mualla   Negiz Hanımefendi  emekli  öğretmen  olup  Anadolu’nun  bir  çok  yerinde  görevi  dolayısıyla  hizmette  bulunmuştur. Annesinin  vasiyeti  olan  emanetleri  bir  bohça içinde muhafaza  eden  Mualla  Hanımefendinin  yaşının  ilerlemesi  emanetleri daha  emin bir  yerde saklama ihtiyacını  da  beraberinde  getirmiştir. Tüm  bunların  yanı  sıra, eskiden  sadece  sınırlı  sayıda  insanlar tarafından  bilinen  emanetlerin   insanların  istifadesine  sunulup  onlarında  hayır  dualarından  payına  düşeni  alma  ümidi, bir  tavsiye  üzerine Veysel  Karanî  Hırka-i  Şerif Vakfı’na  uğramasıyla  sevince  dönüşmüştür.

             Mualla Hanım tarafından, aracılığıyla Hırka-i Şerif Vakfı’na  bağışlanan emanetler (1991), deri  üzerine  yazılan  ancak  daha  sonra  talihsiz  bir  yangınla  tahribata  uğrayan şecerenin  vakfa  teslim  edilmesine kadar,  bir  bohça  içerisinde  muhafaza  edilmiştir.

           Ancak  bu  eserler “taşınabilir  kültür  ve  tabiat varlığı” statüsünde  olduğu  için  sergilenmeleri resmi  makamların  onayından   geçmesine bağlıdır. İşte  bu  aşamada  ise  Topkapı  Sarayı  Müzesi’ne müracaat etmek gerekmiştir. Koleksiyoner  olmak için  müzeyle  irtibata  geçen  vakıf  yöneticileri  1991 yılında, Topkapı  Sarayı  Müzesine  bağlı  olmak  üzere, söz konusu   emanetlere  ve sergilenmekte  olan  diğer  eserlere  envanter  numaraları  da  alarak vakıf  binasının  üst  katındaki bir  odanın  restore  edilmesi suretiyle  ufak  bir  müze  açmışlardır.

            Burada  dikkat  edilmesi  gereken  diğer  bir  husus  da, aynı  camii bünyesindeki Veysel Karanî Hazretlerine hediye edilmiş olan  Hırka-i  Şerif’in  sadece  Ramazan  ayında  ziyaretlere  açılıp, ziyaretçilerin  hepsi  tarafından  görülmesi  bazen  mümkün  olmazken , Tırnakçızade  Ailesine ait emanetlerin  yılın her  cuması, cuma  namazını  müteakip  ziyaretçilere  açılıyor  olmasıdır. Mukaddes emanetlerin  bakım  ve  temizliği Hırka-i Şerif Vakfı tarafından yapılmaktadır.